MALATYA BAROMUZ SOSYAL TESİSİNE KAVUŞTU

Malatya’nın çok değerli basınına en derin saygılarımla:
TBB  BAŞKANIMIZ SAYIN AV. PROF. DR. METİN FEYZİOĞLU’NA 
                       SONSUZ TEŞEKKÜRLER
 
MALATYA BAROMUZ SOSYAL TESİSİNE KAVUŞTU
Malatya Barosu Başkanlığımız döneminin hemen ilk günlerinde başlattığımız Malatya Baromuza Tarihi Konaklardan birini Sosyal Tesis olarak kazandırma çabamız dönemin siyasal ve bürokratik çevrelerince ‘soğuk’  karşılanmış, desteklenmemişti.
Özellikle istediğimiz ve gerekirse kiralamayı önerdiğimiz üç katlı, bahçeli, İstanbulluoğlu Konağı bir web sitesinde verildiği söylenen ilanla, hiç haberimiz olmadan daha doğrusu gizlice siyasal iktidara yakın bir derneğe yıllığı yaklaşık 3000 TL’ye kiraya verilmişti.
Dönemin Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’a göndermiş olduğum ‘kişiye özel’ talep mektubuna Bakanlık’tan gelen olumlu yanıt doğrultusunda yaptığımız girişimler de yine yerel bürokratlarca ‘Boş Konak olmadığı’ gerekçesiyle sonuçsuz kalmıştı.
Yine, dönemin Malatya  valisi H. İbrahim Daşöz’ü ziyaretimizde talebimiz Valimize yüz yüze iletilmiş, Vali bey, “Konakları sanatla ilgili kurumlara vereceğim, Baro’ya olmaz.” biçiminde negatif tutumuyla karşılaşılmış, daha da kötüsü , Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarımdan kimileri vali beyle ortak hareket ederek, ‘Haklısınız Sayın Valim, Baro’ya olmaz.’ demişlerdi.  Ben  de bu arkadaşları, ‘Davasını satan avukat olur mu?’ diyerek protesto etmiştim.
Türkiye ve Türkiye’deki her kurum hep negatif anlayışlardan büyümemiştir, kaybetmiştir ve‘Ben kazanayım da isterse dünya yıkılsın’, ‘Küçük olsun benim olsun’,  veya ‘Yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakma.’, ‘Bülbülü eti için öldürme.’ zihniyetinde hep uzamamıştır.
Oysa, Türkiye ve her kurum, ‘İyilik yap suya at, balık bilmese Halik bilir.’ inancındaki insanların varlığı ve çokluğu ölçüsünde büyür, kalkınır, esenliğe, kardeşliğe ulaşır.
Malatya Baromuza bir Sosyal Tesis kazandırma çabası bizden sonraki Sayın Baro Başkanı’nca da sürdürülmüş,  Niyazi Mısri Caddesi’nde bulunan  Karakaş Konağı,  Kasım 2011’de imzalanan protokolle  restorasyonu TBB tarafından yapılmak koşuluyla 33 yıllığına Baromuza tahsis edilmiş,TBB tarafından, restorasyonun için İl Özel İdaresi hesabına  192 bin lira gönderilmiş ancak, Hazine tarafından İl Özel İdaresine daha önce 33 yıllığına tahsis edilmiş yerin başka bir yere tahsis edilemeyeceği gerçeği anlaşılarak Eylül 2013’te Baro’ya yapılan tahsis işlemi iptal edilmiş ve gönderilen para da  TBB’ye iade edilmişti.
Gelinen bu aşamada, TÜRAVAK (Türkiye Avukatları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı) Başkan Yardımcılığına seçilmemle birlikte, Malatya Baromuza bir Sosyal Tesis kazandırma amacımla TBB nezdinde girişimlerim başlamış, Sayın Birlik Başkanımız Metin Feyzioğlu’na yönelttiğim yoğun ve baskılı taleplerim karşılığını bulmuş ve gelinen aşamayı ve teklif dosyası hazırlanmasını Malatya Baromuz Başkanı Sayın Eyüp Kutlubay’a iletmem üzerine, Baromuzca, ederi, çap, plan ve krokileri, mevkileri ve özellikleri yazılı, ikisi bina, birisi arsa olmak üzere üç seçenekli Teklif Dosyası derhal hazırlanarak bir örneği tarafıma aslı Türkiye Barolar Birliğine gönderilmiş, Birlik’ten gelen uzmanların yaptıkları araştırma ve incelemeler  sonunda  Beydağı Hastanesi (SSK) çevresinde tek bahçe içinde her biri üç katlı olan iki adet villanın TBB adına alınması uygun bulunmuş  ve 23 Mayıs 2014 günü  yaklaşık bir milyon TL. ödenerek tapusu alınarak Baromuz emrine özgülenmiştir.
Bu kazanımdan dolayı, yüreği  avukatlar, yargı ve Türkiye için çarpan ve yedi gün yirmidört saat durmaksızın çalışan Sayın TBB Başkanımız Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu başta olmak üzere, her biri yakın arkadaşım olan çok değerli TBB Yönetim Kurulu Üyelerine, Malatya Baromuzun çok değerli Başkanı Sayın Av. Eyüp Kutlubay’a  ve Yönetim Kuruluna teşekkürlerimi sunmayı  ödev bilirim.
Allah hepimize hayırlı, uğurlu etsin.
Saygıdeğer meslektaşlarıma ve çok değerli Malatya Kamuoyuna en derin saygılarımla sunarım. 29.05.14
Av. Selahattin Sarıoğlu
TÜRAVAK Başkan Yardımcısı
Malatya Çağdaş Avukatlar Derneği Başkanı
Malatya Barosu Önceki Başkanı

Kız-Erkek Öğrenci Evleri Açıklaması


ÇOK SAYGIDEĞER BASINIMIZA SUNARIM…


Sayın Başbakan’ın öğrenci evleriyle ilgili açıklaması sosyal, siyasal, hukuksal yönleri olan bir açıklamadır.

Şunu önce belirtmek gerekir ki, anne-baba, çocuğunu başka bir şehre üniversiteye gönderdiğinde gözü arkasında kalır; onun, orada kimlerle ne yaptığı, nasıl yaşadığı kaygısı içinde olur.

Yine belirtmek gerekir ki, gerek Türk-Anadolu değerleri, gerekse evrensel değerler, okulunu bitirip işini, ekmeğini eline almamış, anne-baba eline bakan gençlerin kızlı-erkekli bir evde yaşamasını, yatıp-kalkmasını hoş görmez.

Demek ki bu tür yaşam tarzı bir sapma ve buna çare bulmak, anne-babayı rahatlatmak, gençleri gelecekteki pişmanlıklardan kurtarmak gerek.

Şimdi sormak gerekir: Bunun çaresi, bu gençleri, bu evleri denetlemek, gözetlemek midir?

Daha açık sormak gerekirse, bunun çaresi polisiye önlemler almak mıdır?

Bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyet Devleti, ne İran, Irak, Arabistan, ne de İsveç, Norveç, Bulgaristan’dır; Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda her türlü engellemelere karşın ilerleyen ve bu süreçte önemli aşamalar kaydetmiş bir hukuk Devletidir.

Öyleyse, öğrenci evleri sorununa ve her türlü soruna bu değerler ışığında bakmak ve çözümünü aramak gerekir.

Bu durumda, Sayın Başbakan’ın öğrenci evleriyle ilgili valilere, dolayısıyla kolluğa görev çağrısı yapması, bu konuda düzenlemeler yapılacağını söylemesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin muasırlaşma sürecinde almış olduğu yola, oluşturduğu değerlere aykırıdır.

Bu söylemler güncel dönemde halkın hoşuna gidebilir, ama unutulmamalıdır ki, Devlet, halkının açılmamış ufkundan yararlanmak değil, onu açmak, ileriye götürmek göreviyle yüklüdür.

Kaldı ki, Anayasamız bu konuda, yani öğrenci evlerine müdahale etme, gözetleme, denetleme konusunda Devlet’e herhangi bir yetki vermemekte, tam tersine buna dokunmamasını emretmektedir.

Anayasamız, 12. maddesinden başlayarak 41. maddesine kadar temel hak ve hürriyetleri düzenlemiş; bunların niteliğini, kullanılmasının sınırlanmasını, durdurulmasını kötüye kullanılamamasını, korunmasını açıklamıştır.

Anayasanın 20. maddesindeki,  ‘özel hayatın gizliliği’ İle, 21. maddesindeki, ‘konut dokunulamazlığı’ hükümleri, öğrenci evlerine müdahaleyi kesinkes engellemektedir.  

Özellikle konut dokunulmazlığı çok önemlidir.

Bilindiği üzere, bir evin penceresinden taşan ışık ve içindeki yaşam,  faşizan yönetimlerin hep ilgi odağı olmuş, ama buralara hiçbir zaman tam olarak erişilememiştir.

Bu bakımdan öğrenci evlerine, ancak, içi net bir şeklide doldurulmuş olmak koşuluyla kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması nedenlerinden biri veya birkaçına bağlı olarak hakim kararıyla müdahale edilebilir.

Yine bilindiği gibi temel hak ve özgürlüklerin kullanılması, tüzükle, yönetmelikle, emirle sınırlanamaz; ancak yasa ile sınırlanabilir.

Bu konuda bir kısıtlama getiren yasal düzenlemenin Anayasaya aykırı olacağı açıktır.

Savaş, seferberlik, sıkıyönetim durumlarında bile temel hakların durdurulması sıkı koşullara bağlanmıştır.

 

Öyleyse, Türk toplumu ve evrensel değerlerin kınadığı kız-erkek öğrenci evi sorununa, hukuka da aykırı olan polisiye yöntemlerle çözüm bulmak olası değildir.

Yapılması gereken, Anayasanın Devlete yüklediği, gençlere spor alanları, sanat ortamları, barınma olanakları, gelecek güvencesi sağlamaktır.

Bununla birlikte, ilköğretimden başlayarak dersler ve sosyal etkinlikler içinde aileye bağlılık, toplumsal değerleri saygı, çalışkanlık, doğruluk, dürüstlük gibi duygu ve inançlarla dolacak biçimde yetişmelerini sağlamak, yine genel olarak aileleri korumak, aile birliğini güçlendirmek ve desteklemekle olur.

 

Bu nedenle, Sayın Başbakanın öğrenci evleri konusunu gündeme getirmekle, toplumun çok az bir kesimini ilgilendiren bir sorunu çözmek değil, dini konulardan özellikle başörtüsü tartışmasından boşalan yere, toplumun geniş kesimlerinin hoşuna gidecek bir başka tartışma konusunu koymak ve bundan siyasal yararlar sağlamak amacını güttüğü söylenebilir.

 

En derin saygılarımla sunarım. 07.11.13

PAKET YAVAŞ YARGIYA HIZ VERMEZ

                       
                      PAKET YAVAŞ YARGIYA HIZ VERMEZ
 
Adalet Bakanlığı “Yargı Paketini”,  “insanı” değil, kendini, yani “Devleti” düşünerek hazırlamış.
Hemen baştan belirtmek gerekir ki, yargı devletin görevidir ve yargıdan kaynaklanan sorunlar da yine devletin (kendi) sorunudur.
Çünkü, yargının “kötü işlemesi”, devletin “yönetme” yolunda “topallamasına” neden olur.
Ancak, Devlet, açıklanan Paketle, yargının yavaşlığı sorununda “Yargıyı hızlandırırsam görevimi iyi yapmış olurum.” yerine, “Ceza ve tutukevleri dolu, adliye binaları yetersiz, hakim, savcı, personel sayısı az; tutuklu, hükümlü sayısını, soruşturma, kovuşturma dosya sayısını, icra dosya sayısını nasıl azaltırım?” kaygısıyla hareket ettiğini gösteriyor.
Ve, suçlu için, mağdur için, alacaklı için, borçlu için kısaca “Herkes için adalet.” ülküsünden adata vazgeçmiş görünüyor.
Bu yaklaşımla da neredeyse Türkiye “Yargısız ülke” haline gelecek; Adalet Bakanı da “Şu okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirim.” diyengeçmişteki maarif vekaletinin durumuna düşecek.
Sormak gerekir: “Ön ödemede”, “Elektrik hırsızlığında”, “Adli kontrolde”… parası olup da ödeyene “güle güle”, ödeyemeyene “cezaevine” demek ne derece adildir?
 
Mahkemelerin iş yükünü azaltmak, ceza evlerini boşaltmak bazı eylemleri suç olmaktan çıkarmakla, cezaları azaltmakla, kimi işleri yargıdan alıp noterlere, mülki amirlere vermekle, icra dosyalarını azaltmak alacaklıların icra takibi yapmalarını zorlaştırmakla değil, yargıç, savcı sayısını artırmakla, teknik ve fiziki olanakları genişletmekle, personeli yeter duruma getirmekle, gereksiz iş ve işlemleri ortadan kaldırmakla olabilir.
 
Paketteki kimi konularla ilgili şunlar söylenebilir:
1.    Basın yoluyla ve diğer yollarla işlenmiş ceza üst sınırı beş yıldan az düşünce açıklama suçlarının yargılamasının ve infazının “askıya alınması” üç yıl içinde yenisi işlenmezse ortadan kaldırılması doğru olmuş. Ama bence, en doğrusu basın suçlarında soruşturma başlatılmasının Basın temsilcileri, Adalet kom. Bşk., C. Bşsv., Baro Bşk… katılımıyla kurulacak “İl Basın Soruşturması İzin Kurulu”nun iznine bağlanması.
2.    Elektrik hırsızlığı suçunda borcu ödeyenin cezadan kurtulması  iyi, ancak ödeyemeyecek durumda oldukları saptananların da cezadan kurtulması gerekir.
3.    Borçlunun televizyonunun, buzdolabının, çamaşır- bulaşık makinesinin haczedilememesi iyi ancak alacaklının o araçlara sahip olmaması durumunda bunların haczedilebilmesi gerekir.
4.    Mahkemelerin geçmişe dönük “yasak yayın” kararlarının ortadan kaldırılması doğru bir karar.
5.    Asgari ücretin altında olan alacaklarla ilgili olarak icra takibine geçilmeden borçluya “uyarı mektubunun” gönderilmesi faydasız uğraş olacaktır.
6.    Danıştay’ın yükünü İdare ve Bölge İdare Mahkemelerine yüklemenin yargıyı hızlandırabilmesi bu mahkemelerin olanaklarının artırılmasına bağlıdır.
7.    Adli Sicil Arşiv Kayıtlarının suçuna göre beş-onbeş ve otuz yılda silinmesi doğru, ancak bir yerlerde saklanmaması mutlaka silinmesinin sağlanması gerekir.
8.    Uzun ve haksız tutuklamanın önüne geçme düşüncesinde olmak doğru ama bunun, adli kontrolde ceza üst sınırının üç yıldan beş yıla çıkarmakla ve mahkemelerin tutuklama kararı gerekçelerinin somut olarak açıklanmasıyla olmayacağı bilinmelidir. Yargıç ve C. savcılarının yaklaşımlarının eğitimle değiştirilmesiyle olabileceği düşünülebilir.
9.    Özel Yetkili Mahkemelerdeki savunma hakkı çiğnenmelerinin önüne geçme düşüncesi iyi ama bunun küçük değişikliklerle sağlanabileceğini kabul edebilmek yanlış.
Ceza Muhakemesi Kanunu uygulamasındaki ikiliğin ortadan kaldırılması, Terörle Mücadele Kanununda da, Türk Ceza Kanununda da aynı CMK’nın uygulanmasının kabulü gerekir.  Ayrıca Özel Yetkili Mahkemelerin de kaldırılması gerekir.
 
En derin saygılarımla sunarım. 18.01.12
 
Av. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı

BÜYÜKŞEHİR BB EYALET BAŞKANI OLABİLİR!

     
 
                                           BİR BASKI MI VARDI?
            DURUP DURUKEN NERDEN ÇIKTI BU “BÜYÜKŞEHİR” DEĞİŞİKLİĞİ?
                                    FİİLİ EYALET TUZAĞI MI VAR?
Büyükşehir belediye başkanlarına, bu Kanun’la aldıkları GÖRÜNTÜYE bakarak “Eyalet Başkanı” diyebilmek mümkün!
Şöyle ki:
1.   Büyükşehir belediye başkanı bütün ilin oyuyla seçilerek, tüm ilin başkanı olacak duruma getirildi.
2.   İlçelerin il yönetimindeki temsilcilerinden meydana gelen tüzel kişilik sahibi İl Genel Meclisi kaldırıldı.
3.   Tüzel kişiliği olan belde belediyeleri kapatıldı, köyler tüzel kişiliği olmayan mahalle muhtarlığına dönüştürüldü.
4.   İlçe belediye başkanlarının yetkileri daraltıldı; adeta büyükşehir belediyelerinin birer şubesine dönüştürüldü.
5. Böylece ilde büyükşehir belediye başkanından başka seçilmiş otorite kalmadı.
Öyleyse tam da eyalet başkanı!
GÖRÜNTÜ buna uyuyor.
Bu durum, Güneydoğuda özerklik talep eden iç ve dış baskı odakları için tatmin edici olabilir.
 
Ancak, ben bunun görüntüden, içi boş bir şekilden ibaret olduğunu düşünmekteyim.
 
Şöyle ki;
 
1. Tüzel kişilik sahibi (YİKM) Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri kuruldu.
Bu kuruluşlar, Başbakanlığa ve ilgili bakanlıklara sıkı sıkıya bağlı, merkezi yönetimin ildeki beyni, eli, kolu, ayağı; il bürokrasisinin de adeta çelik çekirdeği durumunda.
Bana göre bu merkezler “eyalet olma riskine karşı” güvence olarak kurulmuştur.
2. İl Genel Meclisleri kaldırıldı, kırsaldan gelen siyasal temsilcilerin il idaresinden pay almasına son verildi.
Bu durumu, merkezi idarenin, ildeki gücünü büyükşehir belediyeleri dışında kimseyle paylaşmak istemediği şeklinde yorumlayabiliriz.
3. Bakanlar Kurulu kararıyla büyükşehir belediyesine bağlı ilçeler ile BAŞKA İLLERDE DE  Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezleri kurulabilecek.
Buna neden gerek görüldü?
Bir sigorta olarak mı düşünüldü?..
 
 
 
 
Örneğin, Güneydoğuda büyükşehir olmayan illerde belediyeler eliyle bir “fiili durum” söz konusu olduğunda, bu merkezlerin yetkisiyle, o il yönetiminin iplerini tekrar ele geçirmek için mi acaba?
Evet, bu ihtimal, bir ihtiyati tedbir olarak akla yakın geliyor.
 
4. Hükümet “Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’nda” durup dururken neden “böyle”
radikal değişiklikler yapma gereği duydu?
Neden beldeler, köyler, il genel meclisleri kapatıldı?
Neden büyük şehir belediyelerin belirlenmesinde ana şehir değil de il genel nüfusu temel alındı?
Neden, büyükşehir belediyelerinin sınırları il sınırlarına genişletildi.
Dilim varmıyor ama, bana göre, böyle bir kanun çıkarması için Hükümet’e büyük “dayatmalar” oldu ve içeriğiyle ilgili “pazarlıklar” yapıldı.
Hükümet, bu baskılar altında, “EN İYİSİNİ” yapmaya çabalayarak bu Kanun’u çıkardı.
 
SONUÇ OLARAK:
 
Eğer, “eyaletçi” bir parti, hükümet kurulmasında anahtar durumuna gelir de dayatırsa veya başka “şantajlarla” Güneydoğu illerindeki Yatırım İzleme ve Koordinasyon Merkezlerinin bürokratlarını belirlemede karar sahibi olunursa ne olacak?
Bu riskin olmadığı söylenemez.
O taktirde, “sigorta atmış”,büyükşehir belediyesi başkanı tek egemen durumuna gelmiş ve FİİLİ EYALET gerçekleşmiş olur. 
 
Paylaşmayı ödev addederek, en derin saygılarımla sunarım. 04.12.12
 
0532 682 83 15       www.selahattinsarioglu.com
 
Av. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı

AK PARTİ´YE GEÇEN DERSHANELER PROJESİ

AK PARTİ’nin, CHP’den kaynak bildirmeden aldığı (DERSHANELERİN KAPATILMASI) MESLEK LİSELERİ-KLASİK LİSELER projesi, 29.01.07 tarihinde saat 18:59 ve 19:01’de CHP Genel Başkanlık ve Genel Sekreterlik faksına TARAFIMCA iletilmiştir.Bu proje, CHP 2007 programına alınmıştır. (“PUSULA 07” Eğitim ve Kültür Sayfa 55-58)Ayrıca 2012 seçimleri öncesinde gönderdiğim proje-öneriler nedeniyle de Sayın Kılıçdaroğlu tarafından, şahsıma “Teşekkür Mektubu” gönderilmiştir.
Av. Selahattin Sarıoğlu
O Projeyi -aynen- aşağıda sunuyorum.
Ve SAYIN GENEL SEKRETERİME;
1-Üniversiteye hazırlık dershaneleri kapatılsın- isterlerse- özel okullara dönüştürülsün.
2-Klasik liselerin öğrenci sayıları üniversitelerin alacağı öğrenci sayısının bir kaç katından fazla olmasın.
 
3-Klasik liselere sınavla girilsin.
 
4-Kalan öğrenciler Meslek Liselerine yönlendirilsin.
 
5-Klasik liselerin arta kalanı meslek lisesine dönüştürülsün.
 
6-Klasik liselerin fazla öğretmenleri ilköğretim okullarına ve meslek liselerine kaydırılsın.
 
7-Meslek liselerinin ivedi gereksinim duyduğu öğretmenler -çoğun işsiz- mühendisler arasından seçilsin.
1-Halkımız dershane çilesinden kurtarılsın.
3-“İddialı” olanlar üniversite düşünsün.
5-Gerçekçi bölümlerle donatılı meslek liselerinde gençlerimiz meslek edinebilsin.
7-Meslek liseleri düşünme ve yetenek kapasitesi çok düşük öğrencilerin okuduğu okullar olmaktan kurtarılmakla teknolojik atılım-bulum yapabilecek gizilgüçe ulaştırılsın.
 
Av. Selahattin Sarıoğlu/ İnönü C. 78 Malatya
<span style="font-size:11.0pt;Tahoma" ,"sans-serif";"="">325 09 08-0532 682 83 15 “

BÜYÜKŞEHİR OLACAĞIZ HERHALDE

BÜYÜKŞEHİR OLACAĞIZ HERHALDE
 
757.930’a ulaşan nüfusumuzla henüz “Büyükşehir” olamadık.
 
Çünkü, yürürlükteki 10.07.04 tarih ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na göre il genelinin değil belediye sınırları içindeki nüfusunun en az 750.000 olması gerekir.
Kanun’un  4. Maddesine göre, “Belediye sınırları içindeki ve bu sınırlara en fazla 10.000 metre uzaklıktaki yerleşim birimlerinin son nüfus sayımına göre toplam nüfusu 750.000'den fazla olan il belediyeleri, fizikî yerleşim durumları ve ekonomik gelişmişlik düzeyleri de dikkate alınarak, kanunla büyükşehir belediyesine dönüştürülebilir.”
 
Ancak, il genelinde 750 bini geçmekle duyduğumuz sevincimiz doğru bir sevinç.
Çünkü, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan 12 Haziran Seçimleri öncesinde nüfusu 750 bin ve üzerinde olan illerin büyükşehir yapılacağını açıklamıştı.
Ancak, Biz 740,643 olan 2010 nüfusumuzla bu iller arasında yoktuk.
 
 Van, Manisa, Aydın, Balıkesir, Muğla, Tekirdağ, Kahramanmaraş, Denizli, Hatay, Şanlıurfa ve Trabzon bu iller arasındaydı.
 
Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda yapılacak değişikle ile veya eklenecek bir madde ile Malatya da büyükşehir olacak.
 
Büyükşehir etiketine ulaşmak, Malatya’nın bölgesel,  ulusal ve uluslararası düzeyde gönülsel algılanışını-imajını parlatacak;bu da İlimize yaşam, ticaret, sanayi, eğitim, sağlık,  spor, kültür, turizm… yönleriyle  çekicilik kazandıracak, özellikle de uluslararası meyvemiz kayısının daha yakından tanınmasını sağlayacaktır.
Çünkü, dünya kayısıyı daha tanımdı!
 
Büyükşehir olmakla Malatya’nın genel bütçe vergi tahsilatından alacağı pay da artacaktır.
Şimdiki durumda, vergi gelirinden büyükşehir olmayan belediyelere ayrılan yüzde 2.85’ten payına düşen almakta iken, büyükşehir olduğunda genel bütçe vergi tahsilatının büyükşehir belediyelere ayrılan yüzde 2.5’tan payını almak yanında bir de Malatya büyükşehir belediyesi sınırları içerisinden elde edilen vergi gelirinin de yüzde 5’ini alacaktır.27.01.12
 
En derin saygılarımla sunarım.
 
 
Av. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı
 
 
 

DİKKAT O KÖYDE ÖĞRETMEN YOK!..

Saygıdeğer Basın Mensubu Arkadaşlarıma ÖĞRETMENLER GÜNÜ NEDENİYLE En Derin Saygılarımla Sunarım:
DİKKAT O KÖYDE ÖĞRETMEN YOK!
Atanma yolunda yaşlanan, evlenemeyen, kariyeriyle bağdaşmayan işlerde çalışan, ailesinin, erkek olup da çalışan eşinin eline, avucuna bakan onca öğretmen varken; KPSS için kurs kapılarında kahrolan onca öğretmen yetişmişken “taşımalı eğitim” garabetiyle okullar kapatılmış, köylerin içi boşaltılmış, öğrenciler oradan oraya savrulmuştur.
Köy var, çocuk var, okul var ama öğrenci taşındığı için öğretmen yok. Bir köyde  öğretmenin olmaması kabul edilebilir mi hiç...
Hadi öğrencileri başka köylere taşıdınız, peki o köy halkı ne olacak?
O köylünün öğretmenden öğreneceği bir şey yok mu?
Öğretmen yalnızca çocuklara mı ödevlidir?
Karanlıklara, cehalete karşı duran, tanları ağartan O değil midir?
Yapılması gereken şunlardır:
1.       Devlet eğitime daha çok kaynak ayırmalıdır.
Örneğin, sağlıkta, özel sağlık kuruluşlarına akan para yolu denetlenerek boşa akmalar önlenmeli,  edinilen kaynak eğitime ve ÖĞRETMENE yönlendirilmelidir.
Veya, özelleştirmelerle torpillilerin önüne yatırılan kamu malları, birilerine “gel”, ötekilerine “gelme” denilerek değil ticaretin, serbest piyasanın kurallarına göre devredilmelidir.
Veya, kamu ihaleleri ile kamu parası birilerinin önüne serilmemeli; yapılan işle ödenen para eşit olmalıdır.
2.       Taşımalı eğitime son verilmelidir.
 Çocukların sevgileri, saygıları, umutları dolmuşlarda, yollarda, bilmediği çevrelerde tüketilmemeli ve de taşınan köyler öğretmensiz bırakılmamalıdır.
3.       Gece vakti bir ışık yanıyorsa eğer bir köyde, mutlaka bir de öğretmen olmalıdır orda.
4.       KPSS derhal kaldırılmalı; zorda olan öğretmen dershane çilesinden kurtarılmalıdır.
5.       “Elinde diploması olan”  her öğretmen adçekme yöntemi ile atanmalı; başarısız öğretmen adaylık sürecinde yargı denetimine açık olarak meslekten çıkarılmalıdır.
6.       Öğretmen, hükümetlerin art niyetli projelerinin figüranı değil Devletin Eğitim Projesinin aktörü olmalıdır.
7.       Öğretmenler de üniversite öğretim üye ve görevleri kadar özgür olmalıdır.
8.       Devlet, her öğretmen kuruluşuna eşit yakınlıkta olmalıdır.
9.       Çalışan öğretmenlerin sorunları çözülmelidir.
 
En derin saygılarımla sunuyorum;
Bir öğretmen/avukat olarak arkadaşlarımın Öğretmenler Günü’nü kutluyorum. 23.11.12
 
 Av. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı

KAHRAMANMARAŞ KIYIMI 34. YILDÖNÜMÜ

Kahramanmaraş Kıyımının 34. Yıldönümü nedeniyle Kamuoyuna:
 
Bugün, medyanın Suriye’den, Irak’tan, Afganistan’dan geçtiği kıyım haberlerinin en “alalarından” biri 19-24 Aralık 1978 tarihlerinde Kahramanmaraş’ta yaşandı.
 
Derin güç-Maşa güç Kontrgerilla, bu Ülken müthiş güzel insanlarını, siyasi görüş, mezhep farkı gibi en insani yönleriyle bölmüş ve kışkırttığı gözü döndürülmüş caniler eliyle onca canın vahşice kıyılmasını sağlamıştır.
 
Bu acıyı unutmak elbette ki olası değildir.
 
Bugün için önemlisi, hem geçmişimizden gelen deneyim, hem de medyadan izlediğimiz komşu ülke  görüntülerinden edindiğimiz izlenimle ÜLKEMİZDE olan biten gelişmeleri ALGILAMAK ve KENDİ KENDİMİZE sahip çıkarak, olaylara YÖNELTİLEN değil olayları YÖNLENDİREN güç olabilmek, piyonluktan kurtulabilmektir.
 
En derin saygılarımla sunarım. 21.12.12
 
Av. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı

TEKEL ARAZİSİNE TURİSTİK KAYISIPARK KURULMALI

SAYIN MALATYA KAMUOYUNA;
Ünlü TEKEL’imizi kaybettik!
Onu artık geri getiremeyiz.
Ama, BÜYÜKŞEHİR MALATYA RUHUYLA ayağa kalkıp adım attığımız taktirde belki kaybettiğimizden daha fazlasını kazanabiliriz.
Şöyle ki:
Bilindiği üzere TEKEL Fabrikamız satıldı.
Satın alan yabancı ortaklık, (ödediği parayı makinaların satışından çıkardıktan) sonra bir Türk firmaya devretti.
Arkasından, imar planında “sanayi alanı” olan yer, Belediye Meclisi kararıyla “ticari bölgeye” dönüştürüldü ve böylece fabrika yeri beton kütlelerin yükseleceği bir alan haline getirildi.
Şimdi, buraya AVM mi, yoksa başka bir iş yeri mi yapılacağı konuşuluyor.
Belirtmek gerekir ki, konuşulanların hiç biri de, esnafın, tüccarın, bu şehirde yaşayan insanların ve de Malatya’nın yararına olmayacaktır.
Çünkü, stratejik konumu itibariyle, buraya ticari amaçlı ne yapılırsa yapılsın, şehirdeki bozulmuş ticari dengeleri daha da bozacak ve yeni yoksunluklar doğuracak, Malatya’nın trafik krizini daha da kilitleyecek, betonsal çevreye yeni ve daha yüksek betonlar ekleyecektir.
 
ÖYLEYSE NE YAPILMALIDIR?
(ÇILGIN) ÖNERİM ŞU:
 
42 dönümlük TEKEL arazisi, Büyükşehir Belediyesi veya Kayısı Araştırma İstasyonu tarafından KAMULAŞTIRILMALI ve bu araziye TURİSTİK KAYISI BAHÇESİ / TURİSTİK KAYISIPARK KURULMALIDIR.
Bu arazi, en iyi ve en verimli kayısı ağaçlarıyla, öyle simgesel, öyle göstermelik değil ekonomik yönüyle de tam bir kayısı bahçesi olmalıdır.
 
Bu bahçe ve eklentilerinde, modern yöntemlerle, fidandan-pazara TÜM KAYISI SÜRECİ, BÜTÜN AŞAMALARYLA  herkese açık ve herkesçe izlenebilir biçimde gerçekleştirilmelidir.
 
Bu BAHÇE, bu KAYISIPARK Malatya’yı ulusal ve uluslar arası düzeyde özgün ve ilginç bir kent haline getirecek, bu da, eksiliğini en çok çektiğimiz tanıtım ve pazarlamada patlamaya neden olacaktır.
 
Ayrıca, Bahçenin görsel  örnekliği yanında Malatyalı kayısı üreticilerine verilecek seminer  ve kurslarla kayısıcılığımızın kusurları giderilebilecek, böylece dünyaya pazarlarına daha kaliteli kayısı gönderme amacına  hizmet edilmiş olunacaktır.
 
BU PROJE, kamulaştırma yapılmadan, mülk sahibiyle ortak olunarak birlikte veya Devlet desteği sağlanarak bizzat mülk sahibi tarafından da yaşama geçirilebilir.
 
Kimse olmaz demesin, olabilir; YETER Kİ MALATYA BÜYÜK DÜŞÜNSÜN VE AYAĞA KALKSIN.
 
Paylaşmayı ödev bildim.
Tartışılması dileklerimle, en derin saygılarımla sunarım. 18.02.13
 
Av. Selahattin Sarıoğlu
Malatya Barosu Önceki Başkanı

AVM YANINA BÜYÜK CAMİ YA TRAFİK !..

BÜYÜK CAMİ(Mehmet Kavuk Camii) ÇEVRE YOLUNUN ALTINDA BİR YERE YAPILMALI

 

İlkin, şehrimize çok büyük bir cami yapacak olan hayırsever hemşerimize şükranlarımı sunduğumu bildirmek istiyorum. Gerçekten de görkemli bir cami Malatya’ya çok yakışacaktır.

Ve  hayrın karşılığı da mutlaka görülecektir. Çünkü, biliyorum ki Allah hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz.

 

İkincisi, yapılacak caminin adının değiştirilmesi de doğru olmuştur.

Çünkü,  önceki kararda devam edilip de “Selahaddin Camii” denilseydi, bu ad Malatya’nın dış dünyada bir Ortadoğu kenti gibi algılanmasına ve Malatya’nın Matlaşmasına yol açabilecekti.

 

Bu değerlendirmelerden sonra şunu açıklıkla söylemek gerekir ki, Mehmet Kavuk Camii’nin Belediye ile Malatya Park AVM yanına yapılacak olması, doğru bir seçim değildir; doğru bir karar değildir.

 

Bunun birincil ve en önemli nedeni, bu çevredeki şimdiki trafik bunalımının caminin yapılması ile koma haline geçebilecek olmasıdır.

Ki, bunu bir ilkokul çocuğu bile hemencecik söyleyebilecektir.

 

Gerçekten de bugün aynı caddede oluşan uzun araç kuyruğu, yarın kımıldayamaz duruma gelecek, deyim yerindeyse felç olacaktır.

Cuma günlerinde, Ramazan gecelerinde buradaki trafiği bir düşünün…

 

O zaman da, bu eseri Malatya’ya kazandıranlar ve buna izin verenler olasıdır ki hayırla anılmayacaklardır.

 

Ayrıca, yapılacak büyük caminin insanları mıknatıs gibi buraya çekecek olması şehirdeki ticari dengeleri de bozabilecektir.

 

Sunduğum nedenlerle, “Mehmet Kavuk Camii,  Belediye-AVM yanına değil de, örneğin çevre yolu altında bir yere yapılmalıdır.” diyorum.

Çevre yolunun altına yapılması, Malatya trafiğine nefes aldıracağı gibi ikinci dünya olarak tabir edilebilecek olan çevre yolu altı bölgesini de şenlendirecek ve şereflendirecektir.

 

Malatya Barosu Eski Başkanı ve bir Malatyalı olarak, Şehrime olan borcum gereğince bu görüşümü sunmayı ödev bildim.

 

En derin saygılarımla. 03.04.12

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Eski Başkanı

 

BASIN İL İZİN KURULU ÖNERİSİ

MALATYA BASININA SUNULUR

 

Bilindiği gibi Milli Birlik Komitesi, 04.Ocak 1961 yılında yürürlüğe giren 212 sayılı Kanunla  5953 sayılı “Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetleri Düzenleyen Kanunda “çalışanlar” yararına önemli değişiklikler yapmış, ancak bu değişiklik “çalıştıranlar”ca tepkiyle karşılanmış ve  dokuz gazete sahibi (Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul, Yeni Sabah) üç  gün gazetelerini çıkarmama kararı almışlar; çalışanlar ise buna karşılık,Sendika önünde toplanarak Vilayet kadar bir yürüyüş yapmışlar ve İstanbul Gazeteciler Sendikası öncülüğünde  Genel Yayın Yönetmenliğini Abdi İpekçi’nin yaptığı “Basın” adını verdikleri  Gazeteyi boykot süresince, 11,12,13 Ocak tarihlerinde çıkarmaya karar vermişler çıkarmışlardır.

İlk günkü gazetenin başlıklarından biri “Daima Halkın Hizmetindeyiz” olmuştur…

 

Gerçekten de Basın, çalışanıyla, çalıştıranıyla bir bütün olarak her daim halkın yanında, halkın yararındadır.

Bu erek peşindedir.

Kimi basın organlarının varlık nedenine aykırı yolda, ana yol yerine sapakta yol almaları bu gerçeği değiştiremez.

Bu düşüncelerle Malatya Basının “Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutluyorum.

 

Bu vesileyle ilgililere aşağıdaki önerimi sunuyorum:

 

A.    M e d y a   Ce z a    D a v a l a r ı :

 

 

1.    Her ilde, C. Başsavcısı, Adalet Komisyonu Başkanı, Baro Başkanı… ile deneyimli Medyacılardan  bir Kurul oluşturulmalı.

 

Basınla ilgili CezaSoruşturması Kurulun iznine bağlanmalı.

 

2.    Ankara’da, Yüksek İtiraz Kurulu oluşturulmalı.

Bu Kurul, il kararlarına yapılacak itirazları kesin olarak karara bağlamalı.

 

GEREKÇE

1.       Basın özgürlüğünün ulusaldaki ve yereldeki penceresinin aynı büyüklükte olmasına çalışılacak.

Çifte standart azalacak.

Örneğin, büyük basın bir şüphelinin, sanığın adını soyadını, fotoğraflarını, görüntülerini yayınlayabilirken, yerel basın bir trafik kazasının mağdurlarının bile fotoğrafını, adını soyadını yayınlayamıyor; baş harflerini ancak yazabiliyor.

2.      Cumhuriyet savcılarının, olası keyfi, siyasi, yönlendirilmiş saiklerle soruşturma-dava açmalarının önüne geçilebilecek.

 

B.     Y e r e l   M e d y a y a   E k o n o m i k   D e s t e k :  

 

1.    Belirli sayıda medya çalışanın SGK primi Devletçe karşılanmalı.

2.    Sahiplerinden alınan gelir ve KDV oranları düşürülmeli.

 

GEREKÇE

Ekonomik zorluklar içindeki yerel medyanın ETİK, NİTELİK kaygısından uzaklaşmasını engellemeye çalışmak.  

 

Tartışılması Dileklerimle, En Derin Saygılarımla Sunarım. 09.01.12

 

                                                                                          Av. Selahattin Sarıoğlu

                                                                                    Malatya Önceki Baro Başkanı                                                                                                                                                                                                    

 

10 ARALIK 12 İNSAN HAKLARI GÜNÜ AÇIKLAMASI

ÇOK DEĞERLİ BASIN ÜYESİ ARKADAŞLARIM,(İnsan Hakları Günü Nedeniyle)

 

Bugün İnsan Hakları günü.

61 yıl önce Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Örgütü, 56 üyesinden 48’inin imzasıyla bir bildirge yayımladı.

Bu bildirgenin adı: “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi.”

Birinci ve İkinci Büyük Savaşın ödettiği onca bedelden sonra, insanoğlu böylesine bir anıt metni imzalamada zorlanmadı.

 

Avrupa duruldu, ama Bölgemizde kimse doyuncak insanlığını yaşayamadı, yaşayamıyor.

Büyük Odaklar küçük- büyük çıkarları için kana, gözyaşına doymuyor, kana, gözyaşına yaşına aldırmıyor.

Daha iki gün önce Lahor’da, Kuzey Irak’ta patlamalarla ölenlerin sayıları ne yazık ki yüzlerle ifade ediliyor.

 

Türkiyemiz üzerinde oynanan oyunlar belli, ama bilmemezlikten değil de sanımca iradesizlikten o oyunların oyuncuları olmaya devam ediyoruz.

Her ağzını açan demiyor mu ki “Bizi, sağ-sol, alevi-sünni, laik-antilaik diye böldüler, birbirimize düşürdüler, şimdi de Türk-Kürt diye bölmeye çalışıyorlar. Bu oyunlara gelmeyelim.”

Evet değerli hemşerilerim, bu oyunlara GELMEYELİM DE GİTMEYELİM DE...

 

Kürt kardeşlerimizin kişiliklerini tam olarak yaşamalarına engel bazı durumlar olabilir.

Geçmişte önemli haksızlıklar yapılmış olabilir.

Bu durumlar, kuramsal kılıflara sokularak, kurumsal uygulamalarmış gibi  nitelendirilmemeli; bunlara dayanılarak süslü ideolojiler üretilmemelidir.

 

Doğuda “DEMOKRATİK AÇILIM” yapılmalı deniyor.

Türkiye’nin batısındaki demokrasi ne ki, doğusundaki de ne olsun?

Dile getirilen Açılımın maddi temelleri var mı ki gerçekleşebilsin?

Ağalık, yani feodalite tasfiye edilmiş mi?

Doğudaki toprak düzeni nasıl?

Aşiret , şeyh düzeni sürmüyor mu?

Peki bu aşamda demokratik açılım nasıl yaşama geçecek?

 

Bu yaklaşımla Kürtlere iyilik yapacaklarını düşünenler, aslında onları kanın, gözyaşının içine atmış olmayacaklar mı?

Bu açımlın söylenilen anlamda Kürtlere de Türklere de huzur ve mutluluk getirebilmesi ancak ve ancak bölgenin ve tüm ülkenin sanayileşmesiyle, zenginleşmesiyle olasıdır.

Gerisi bilimsel değildir, yalandır, tuzaktır.

 

Bugün İnsan Hakları Günü ama terör ortamında hangi insan hakkından sözedebiliriz ki?

Çünkü,tüm hakların temeli olan yaşama hakkı bile güvencede değil.

 

Dershane öğrencisi Serap Eser’i bir düşünün, Reşadiye Şehitlerini düşünün…

 

Bu ortamda, düşünce özgürlüğünün, iletişim özgürlüğünün, basın özgürlüğünün,sağlıklı çevre hakkının, mülkiyet hakkının… lafı olur mu? …

 

Onca deneyimden geçmiş, tarihe yön vermiş bir ulusun evlatları olarak, kesinlikle oyunlara gelmeden, ayırımsız, birbirimize sevgi ve hoşgörü göstererek, çevremize olumlu enerji yayarak,  serinkanlılıkla bu zor günleri aşmalıyız.

 

Malatya Barosu olarak  İnsan Hakları Günü nedeniyle geçen yıl Malatya merkezde aynı anda 54 okulda sunum yapmıştık.

Bu yıl avukatlarımız, uzak-yakın demeden, bugün saat 14.00’den itibaren ilçelerimizde ve beldelerimizde olacaklar.

İnsan hakları kavramının evrensel ve ulusal önemini anlatacaklar.

Soruları yanıtlayacaklar.

Bu kavramların uzak köşelerimizdeki genç beyinlerde de, uzak evlerde de yer bulmasına yardım edecekler.

 

13 ilçe ve 13 beldeye seve seve koşan arkadaşlarımıza bu hizmetlerinden dolayı canı gönülden teşekkür ediyorum.

 

Bizi sevgiyle karşılayacak ilçelerimize, beldelerimize ve de okullarımıza Baromuz adına teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum. 10.12.09

                                   Av. Selahattin Sarıoğlu

                                   Malatya Barosu Başkanı

ÖZDEMİR ÖZOK´UN VEFATI ÜZERİNE AÇIKLAMA

KAMUOYUNA

Hukuk dünyası yasta.

Türkiye avukatları yasta.

Malatya Barosu yasta.

Çünkü, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Özdemir Özok öldü.

Hepimizin başı sağolsun.

O, Hukuk Devleti için mücadele etti.

O, insan hak ve özgürlükleri için, çoğulcu demokrasi için emek verdi.

O, yargı bağımsızlığı için gecesini gündüzüne kattı.

O, savunma mesleğinin yargı içindeki, hukuk devleti içindeki yerini Devlete, yargıya, geniş kesimlere anlatmaya ömrünü adadı.

Hukuk devleti için çalışırken Atatürk’ün bizlere emanet ettiği Laik, Demokratik Cumhuriyetin de tüm boyutlarıyla yaşam bulması için mücadeleyi elden bırakmadı.

O, Ülkesinin topraklarına ayakları basan gerçek bir aydındı.

O, gerçek bir halk adamıydı.

Acımız çok büyük.

Mücadele bayrağı, yaşamı boyu ödün vermediği ilkeleri yere düşürülmeyecektir.

Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın. 25.04.10

Avukat Selahattin Sarıoğlu

Malatya Baro Başkanı

ATATÜRK´ÜN SÖZÜNÜN KALDIRILMASI

17 Ağustos 2010 Salı 15:53

Malatya Baro Başkanı Selahattin Sarıoğlu, Türkiye'nin acil bir Anayasa değişikliğine ihtiyacının olmadığını ileri sürdü.


Reytingler.biz Puan, Reyting, Haber, Yorum, İstatistik, Link

 

MALATYA (İHA) - Malatya Baro Başkanı Selahattin Sarıoğlu, Türkiye'nin acil bir Anayasa değişikliğine ihtiyacının olmadığını ileri sürdü.

Sarıoğlu, basın mensuplarının sorularını cevapladı. Anayasa değişikliğiyle ilgili sorulan soruya, Sarıoğlu, "12 Eylül'de Anayasa değişikliği oylamasına gidilecek. Toplum bu yönüyle kıpır kıpır. Bir çalışma söz konusu ve telaş var. Burada söylemek istiyorum ki, inanın bu telaşın, bu kargaşanın, bunca yapılan çalışmanın ve masrafın hiçte gereği yoktur. Türkiye'nin acil olarak bir Anayasa değişikliğine gereksinimi yoktur. Hatta bunun ülkemize zararının olacağını düşünüyorum. Ben milletime olan borcuma

karşılık söylemek istiyorum ki; evet çıkarsa Türkiye'de yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün olmaz" cevabını verdi.

İnönü Üniversitesi'nde "Atatürk Türkiyedir, Türkiye Atatürk" yazısının kaldırılmasını da değerlendiren Sarıoğlu, "Yazının kaldırıldığını duyduğumda şoke oldum. Nereden gerekti bu? Sayın Rektörümüzün kimler aklına getirdi de, bu değişiklik yapıldı? Anlamak hakikaten çok zor. Bunu ben Sayın Rektörümüzün bir yanlışlık eseri yaptığını düşünüyorum. Yine de iyi niyetli yaptıklarını düşünüyorum. Fakat bunun telafisi gerekir" görüşünü savundu. 

ANAYASA MAH. KARARINI DEĞERLENDİRDİ

"Pirincin taşları ayıklanmıştır"

Perşembe, 08 Temmuz 2010 14:50 Haberler - Manşetler

Malatya Baro Başkanı Selahattin Sarıoğlu Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa Değişiklik Paketindeki bazı maddeleri kısmen iptal etmesini "Pirincin taşları ayıklanmıştır" dedi.

Baro Başkanı Selahattin Sarıoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişiklik paketi ile ilgili kararı hakkında, "Anayasa Mahkemesi kararını açıklayarak ve kararın içeriği ile toplumda oluşan gerginliği bir bakıma almış oldu. Bir gevşeme sağlandı. Toplumun havası alındı, ama ne yazık ki, yeniden gerginlik üretmeye çalışanlar var. Ancak yineden toplumu germeye çalışanlar var. Yargıya karşı bir yapılanma, bir örgütlenme söz konusu.

Bir mağduriyet konusu yine gündeme getirilmeye çalışılıyor. Bunlar yanlış.

Aslında anayasa değişikliğinin de zamanı değildi" dedi.

Sarıcıoğlu, "Deyim yerinde ise Anayasa Mahkemesi, pirincin taşlarını kendisince ayıklayarak milletimizin önüne koydu. Artık bundan sonrasının milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Anayasa Mahkemesi'ne yapılan eleştirilerde çok yersiz. Anayasa Mahkemesi, yetkisini aşmamıştır, denetim görevini yerine getirmiştir" ifadelerini kaydetti.

ELAZIĞ DEPREMİ AÇIKLAMASI

 

KARDEŞ ELAZIĞ’A BAŞSAĞLIĞI

Komşu ve kardeş ilimiz Elazığ’da meydana gelen deprem yüreğimizi sarsmıştır. Kayıpsız atlattığımız Sivrice depremi üzerinden henüz üç yıl geçmişken, bu kez 52 hemşerimizin hayatını kaybettiği, 74 hemşerimizin yaralandığı Karakoçan depremiyle acıya boğulduk. Bölgenin tam bir deprem bölgesi olmasına inat, evler insanların ancak başlarını sokup barındıkları, ama depreme karşı korunamadıkları kerpiç damlardır. Ölümlere neden olan da budur. Ne yazık ki, bölgedeki yoksulluk var oldukça, evler kerpiç, depremler öldürücü olmaya devam edecektir. Bölgenin kalkındığı günlerin özlemiyle, ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyoruz. 10.03.10 Avukat Selahattin Sarıoğlu Malatya Barosu Başkanı 

MAVİ MARMARA TERÖRÜ AÇIKLAMASI

MALATYA BARO BAŞKANLIĞINDAN KAMU OYUNA DUYURU

 

Çok değerli Basın,

Tüm dünyanın hayretler içinde kalarak izlediği büyük bir onur ve benlik savaşını kazanarak Osmanlı İmparatorluğunun manevi mirası üzerinde  kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, açık ve gizli, silahlı ve silahsız dış saldırılarla karşı karşıyadır.

 

Türk Ulusu, geçmişte yaşatılmış acı olaylarla, askerinin başına çuval geçirilmesiyle, büyükelçisinin düşük koltukta oturtulmasıyla, karşılıklı olmayan iç işlerine karışmalarla, tarlasına ekeceği ürünü belirleyememesiyle, hangi fabrikasını kurup, hangisini kapatacağına karar verememesiyle, AB düşüyle uyutulmasıyla… aşağılaştırılmak, onursuzlaştırılmak istenmektedir.

 

Son İki silahlı saldırı da aynı senaryonun parçalarıdır.

Bu iki saldırıla,Türk Halkının, bir kez daha bağrı kanamış, bir kez daha öfkesi kabarmıştır.

 

Türk Halkıyla, dini, tarihi, kültürel koparılamaz bağları olan ve kendi vatanında sürgünde yaşayan Filistin Halkına insani yardım malzemelerini, yaşamlarını sürdürebilmeleri için zorunlu ihtiyaç malzemelerini götüren gemilere ve ana hedef alınan Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail saldırısı EŞKIYALIK dışında başka hiçbir kitapta yeri olmayan bir eylemdir.

 

Şiddetle ve nefretle kınıyoruz.

 

Aynı düğmeyle başlayıp durduğuna inandığımız diğer bir kanlı saldırı da İskenderun Deniz Üs Komutanlığı’na bağlı askerlerimize yöneltilmiştir.

Ne yazık ki yedi askerimiz şehit olmuş, altı askerimiz de yaralanmıştır.

Anadolu Halkı, tüm bu öldürmelerin, bir haklılığı kanıtlamak ve çözümü zorlamak için değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sürekli kan kaybederek büyümesini, halkına barışı, huzuru, mutluluğu getirmesini önlemek için yapıldığını bilecek değin zekidir, deneyimlidir.

 

Gerek Uluslar arası Hukukun egemen olduğu açık denizde, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alanı olan Ülke içinde T.C. Devletinin tüzel kişiliğine silahlı saldırıda bulunanlar bilmelidirler ki bu millet Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” şiarından sapmadan, vakur ve algılayan duruşuyla süreç içinde oynan oyunu açığa çıkaracak, saldırganları pişmanlık noktasına getirecektir.

 

Biz eğer, yapay gündemlerle enerjimizi, farklılıklarımızla zenginliğimizi tüketmeye devam edersek istemezlere alan boşaltmış oluruz. Yapılması gereken, dinsel inanış, etnik köken, siyasal görüş, yaşama anlayışı farklılıklarımıza bakmadan birbirimizle yüze dost-içe dost yaşarsak Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin Bölgede ve dünyada büken olmaz, Yurtta da, Bölgede de barış egemen olur.

 

Bu saldırılardan Baromuz da,  tüm Türkiye gibi derinden üzülmüştür.

Üzüntümüzün derinliğinin bir başka nedeni de Ümit Akbulut adlı bir hemşerimizin şehit düşmüş olmasıdır.

 

Saldırganları ve arkasındaki güçleri şiddetle ve nefretle kınıyor, gerek Uluslararası sularda, gerekse İskenderun’da şehit olanlarımıza Allah’tan rahmet, Ulusumuza ve ailelerine başsağlığı, yararlılarımıza acil şifalar diliyoruz. 31.05.010

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Başkanı

SARIOĞLU´NUN ATATÜRK´ÜN MALATYA´YA...

Çok Değerli Malatya Basınına….

Tarihsel kişilikleri ve olayları anmak ve anlatmak, o kişiliğe vefa borcumuzu ödemek, o olayla dün-bugün karşılaştırmasını yapmak, günümüze ve geleceğimize yarayacak sonuçlar çıkarmak içindir.

Yoksa, zaman harcamaktan, para harcamaktan ve görünüşü kurtarmaya çalışmaktan öteye geçilemez.

 

Atatürk’ün İlimize gelişlerine bakalım:

İlkinde 13 Şubat 1931, ikincisinde 14 Kasım 1937’de Malatyamıza  gelmiştir.

 

İlk gelişinde, Mersin-Fevzipaşa-Malatya demiryolunu açmış,yeni açılan demiryoluyla Malatya’ya varmış, sonra yeni açılan Atatürk (İstasyon) caddesinden geçmiş, Türk Ocağına gelmiş, burada konuşma yapmıştır.

 

Ölümünden bir yıl öncesine rastlayan ikinci gelişinde ise, yeni açılan Sivas-Çetinkaya-Malatya demiryoluyla gelmiş, 25 Mayıs 1937 temeli atılıp yapımı süren Malatya Bez (Sümer) Fabrikasının ve yine yapımı süren Malatya Devlet Hastanesinin inşaatlarını gezmiş, incelemelerde bulunmuştur.

 

Şimdi günümüz Malatya’sına dönelim:

 

1.     Malatya- Mersin demiryolu 23 Ocak 010’dan beri kapalı.

Yola kayan toprak ayıklanamadığı, yol açılamadığı için ne yük, ne yolcu treni gidip-geliyor.

2.     1931 yılında açılan Atatürk Caddesi, hala Malatya’nın  en geniş, en uzun ve düz  caddesi.

3.     Kamuya yararlı dernek statüsündeki Malatya Türk Ocağı kirada oturuyor.

4.     Ulusal ekonomiye değer üreten Sümer Fabrikasının yerinde uluslar arası markalar yararına tüketim yapılıyor.

5.     O günden bu güne daha büyüğü yapılamayan Malatya Devlet Hastanesinin TOKİ’ye devri, yıkılması hesapları yapılıyor.

 

Saygıdeğer Malatya Kamuoyuna sunulur. 13.02.010

 

                                                                                                    Av. Selahattin Sarıoğlu

                                                                                                     Malatya Baro Başkanı

 

AŞURE GÜNÜ AÇIKLAMASI

 

SAYGIDEĞER KAMUOYUNA

 

Devletimize yurttaşlık bağı ile bağlı olan her kökenden bireyimiz, bin yıllık Anadolu serüveninde Türk Ulusu adı altında muhteşem bir tat, muhteşem bir renk oluşturmuştur.

 

Aşure de öyle değil mi?

Her biri ayrı tatta onca ürünün, kayısının, fındığın, üzümün,  buğdayın birleşerek meydana getirdiği yepyeni bir tat değil mi?

 

Biz eğer ayrılık-gayrılık değil de birlik-tümlük duygusuyla yaşarsak, etnik farklılığımıza, mezhep farklılığımıza, ayrı ayrı siyasal partilere oy verişimize bakmadan, bu farklılıklarımıza saygı göstererek, yüze dost-içe dost olarak arkadaşlığımızı, ticari alışverişimizi sürdürürsek bu muhteşem aşure daha da tatlanır.

 

O zaman Bölgede ve dünyada bileğimizi büken olmaz,

O zaman kalkınırız,

Eğitim düzeyimiz yükselir,

İşsizlilik kalmaz,

Kimse kardeş kavgası çıkaramaz,

Bu Ülkenin mutlu bireyleri oluruz.

 

İnanıyorum ki bu Yurtta yaşayan her bireyin muradı, aşure tadında yaşamımızın daha da tatlanarak sürmesidir.

Saygılarımla. 13.01.010

 

                                                                                                  Avukat Selahattin Sarıoğlu

                                                                                                     Malatya Baro Başkanı

Vilayetin Önü Vilayetin Arkası

Paylaşmayı ödev bildim…

 

VİLAYETİN ÖNÜ  VİLAYETİN ARKASI

 

Vilayetin Arkasındaki “Bahçe” için Valilikçe proje hazırlanmış.

Duvarları kaldırılacak, halka açılacakmış.

Ama görüyoruz ki kimileri bu hareketi durdurmaya çalışıyor.

 

Ben 1998’den itibaren yazdığım yazılar ve yaptığım televizyon konuşmalarıyla Vilayetin Önünün, İnönü Alanının çöplük görüntüsünden kurtarılması için çalıştım. Sonra da Mc Donald’s’ın “çelik kazıkları” yükselirken dönemin valisi Sayın Mustafa Yıldırım’a durumu göstererek “Sayın Valim oldu mu bu şimdi?” diye sorup, “Olmadı, ama artık iş işten geçti.” yanıtını alınca da “Hayır geçmedi Sayın Valim, zararın neresinden dönersen kardır.” diyerek “Burası Malatya’nın avlusudur, kimse avlusuna dükkan açtırmaz.” söylemimle Vilayetin önüne sahip çıktım.

 

Vilayetin Arkası için ise tersine bir durum yaşanıyor şimdi…

Valilik, burayı derbeder görüntüsünden kurtarmak, Malatya’ya dönüşünü sağlamak için harekete geçiyor, ama kimileri “Dur, olmaz!” diyor.

Ağaç kesilecek deniyor, park yola katılacak deniyor, emekli, çocuk deniyor.

Çevresel, halkçı söylemler.

Valilik her ne kadar “Ağaç kesilmeyecek, etrafındaki duvar yıkılacak, park halka açılacak.” dese de söylem değişmiyor.

 

Malatya’yı seven bir Allah’ın kulu çıkıp da “Burası Malatya’ya yakışıyor.” diyebilir mi..?

 

Yolum buradan geçiyor.

Yıllardır her sabah, her akşam “demirci pazarı”, “cambazhane” görüntüye bakıp içim kan ağlayarak gelip geçerim yöresinden. 

Şehrin tam da göbeğinde beş dönümlük millet malı “evirip çevriliyor”, kimsenin gıkı çıkmıyor.

İnsan “nerede devlet”, “milletin malına sahip çıkan yok mu.” diye seslenmek istiyor..

 

Şimdi Valilik “proje” hazırlamış. Ağaç kesmeden, para derdi olmadan herkesin oturup kalkabileceği adam gibi bir park yapacakmış. 

İnsan sevinmez mi?..

 

Vilayetin önü içinde aynı sevinci yaşamıştım.

“Bu onur Başkan Akın’na” diye yazdığımda Sayın Cemal Akın telefon açmış “Yok kardaş senin.” demişti.

 

Nereden nereye…

Vilayetin önü için “Neden buraya el atılmaz.” diyorduk,Vilayetin arkası için şimdi “Kimse buraya dokunamaz.” diyenler var..

İri iri laflarla bunu diyenler “parkı” mı, “parkayı” kurtarmaya çalışıyor, anlayan anlıyor tabii. 18.08.11

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Önceki Başkanı

Sürgü Olayı Acı Vericidir

 

Saygıdeğer Malatya Basınına

 

SÜRGÜ OLAYI

 

Serin sularıyla ünlü Sürgü beldemizde, bir Alevi ailemizin kadınıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla, yaşadığı eve hem de bu insanlar içindeyken yapılan saldırıyı bu topraklarda yaşayan aklı başında hiçbir yurttaşımızın hafife alamayacağını, hele hele hoş göremeyeceğini biliyorum.

 

Saldırı eylemi, genel değil özel amaçlı dahi olsa yani tekil bir olay dahi olsa insan hakları, birey hakları bakımından çok acı vericidir.

 

Bu olay nedeniyle, Alevi yurttaşlarımızın geçmişin izlerinin de etkisiyle korku ve öfkelerinin kabarmasını anlayışla karşılamak gerektiğine inanmaktayım.

 

Ancak, hesabına çalıştıkları odakların gözüne girmek için her durumdan vazife çıkaran bir başka deyişle her fırsatı ganimet bilen güçlerin varlığı da gözden ırak tutulmamalıdır.

 

Bu bakımdan, yakın geçmişimiz yol göstericidir.

 

Devletimizin Malatya’daki başı olan Valiliğimizin, tüm organlarıyla, Sürgü’de konutu saldırıya uğrayan Alevi ailemizin yanında yer alması ve böylece özel olarak bu aileye, genel olarak da tüm Alevilere güven vermesi ve güven içinde olduklarını açıkça belli etmesi gerekir.

 

Ki, bunun tam zamanıdır.

 

Sürgü Olayı, geçmiştekiler gibi öyle üstün körü ve geniş zamana yayılarak değil, birkaç gün içinde ve tüm yönleriyle araştırılıp sonuçları kamuoyuna sunulmalıdır.

 

Saygılarımla. 30.07.12

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Önceki Başkanı

 

Malatyaspor İçin Öneri

Saygıdeğer Basınımıza, Malatya Kamuoyuna;

 

(YENİ)MALATYASPOR KAHREDİYOR!

1983-84 sezonunda yenilmeden Süper Lige çıkan, 1987-88’de üçüncülük,2002-03’te beşincilik elde eden; aynı sezonda (88-89) dört büyükleri yenen ilk takım olan (İkinci takım Ankaragücü), Türkiye’yi UEFA ve Balkan Kupasında temsil eden, İlde ve il dışında yaşayan iki milyon Malatyalının tartışmasız ortak değeri, gurur kaynağı  (Yeni)Malatyasporumuz,  şimdilerde KAHREDİYOR.

 

2006’da düşen, 2009 yılında bir daha düşen “yiğit”, hala “düştüğü yerde”.

Ve acınacak halde…

 

İki sezondur Malatya Belediyesinin “eli altında” Yeni Malatyaspor adıyla ikinci ligde oynayan Takım (Malatyaspor), harcanan onca paraya rağmen bir başarı elde edememiş ve parlak günlere dönme hayali taşıyan onca Malatyalının umutlarını boşa çıkarmıştır.

 

Bu sezon, 30 maçta 32 puanla, alttan beşinci, üstten onüçüncülüğüyle  “bir kez daha düşmekten kurtulma” sevincini yaşaması acıdır.

 

Yeni Malatyaspor’un, Belediye’nin tam ve sürekli mali desteğine rağmen başarısız olmasının iki temel nedeni olabilir:

1.    Kurucu Felsefesi:

Yeni Malatyaspor, “Malatya Belediyesi’nin arka bahçesi” yapılmak, siyasette yarar sağlamak amacıyla kurulmuşa benziyor.

Oysa “Malatya’nın Bahçesi”  yapılmak düşüncesinin mutlak egemen olması gerekirdi.

2.    Yönetim Anlayışı:

Yönetime anlayışı, “Biz biliriz, kimseyi karıştırmayalım.” anlayışıdır.

Bu nedenle, demir kapılar ardında, atanmış başkan ve atanmış yöneticilerle “anahtar teslimi şampiyonluk” kurgulanmıştı sanki.

 

Kurucu Felsefenin ve Yönetim Anlayışının yanlışlığı “iki sezon ve onca para” hederiyle “herkesçe” anlaşılır duruma gelmiştir.

 

Yol yakınken, yeni sezona çok zaman varken yapılması gerekenin şunlar olabileceğini düşünüyorum:

1.    Malatya Belediyesi özverili mali desteğini sürdürecek.

2.    Mali Yönetim, yüzde yüz Malatya Belediyesinde kalacak,

3.    Malatya Belediyesi Futbol Yönetimine-teknik yönetime- kesinkes karışmayacak.

Futbol Yönetimi Malatyaspor amacından başka amaç gütmeyen, özverili, bilgili, birikimli, kendini kanıtlamış, toplumca güvenilen… simge adlardan oluşmalı.

 

Kentime ve kendime duyduğum saygı ve sorumluluk gereğince en derin saygılarımla sunuyorum. 11.05.12

 

                                                                                Av. Selahattin Sarıoğlu

                                                                              Malatya Barosu Önceki Başkanı

Kürecik Füze Kalkanı -Kayısı Logosu ve Sultansuyu..

m a l a t y a  k a m u o y u n a    s a y g ı y l a    s u n u l u r .

 

Bir füze saldırısına karşı Avrupa’yı önceden uyaracak RADARLARIN Malatya Kürecik’e kurulacak olması İlimizin adını Ülke geneline taşıdı.

 

Hükümet ile ABD arasında yürütülen -gizli- görüşmeler sonunda Radarların konumlanacağı yer olarak Malatya seçildi.

 

Deyim yerindeyse kabak Malatya’nın başına patladı.

 

Çünkü, Üs  ile Savaş, Savaş ile Ölüm ayrılmaz kavramlar.

 

Demek ki Malatya risk altında.

 

Olası bir savaşta Hedef durumunda.

 

Her ne kadar radarların “caydırıcılığı” yakın bir olasılık olarak görülse de bile savaşın dışlanmadığı gerçeği de ortadadır.

 

Peki neden -savaş görmemiş, işgal görmemiş, eşi bulunmaz- Malatya?

 

Pısırık! olduğu için mi?

Son seçimde yüzde 68.4 oranla en çok oy veren beşinci il olmakla Hükümetin kararına sessiz kalacağına kesin gözle bakıldığı için mi?

 

Ne olursa olsun MALATYA tepkili.

AKÇADAĞ tepkili.

KÜRECİK tepkili.

 

Bu aşamada “kararın” değişmesi olasılığının olmadığı düşüncemle, Malatya’nın haksızlığa uğramışlık, tehlike altına atılmışlık tepki ve öfkesini bir nebze azaltabilmek için peşine düşülebilecek bir öneri sunmak istiyorum Malatya Kamuoyuna, Malatya Halkına, Malatya Yöneticilerine, Malatya Milletvekillerine:

1.      Kürecik’in de bağlı bulunduğu Sultansuyu Tarım İşletmelerinin konuya uygun adıyla Sultansuyu Harası’nın uluslar arası çapta, dünya çapında bir AT MERKEZİ ve  (Hipodromuyla)çevresiyle birlikte bir ULUSLAR ARASI TURİZM MERKEZİ durumuna getirilmesi için BM , AB ve NATO nezdinde etkin çaba içinde bulunulması ve bu amacın mutlaka gerçekleştirilmesi.

2.      Kürtecik-Malatya adının geçtiği- anıldığı yerlerde KAYISI LOGOSUNUN kullanılması.

 

EN DERİN SAYGILARIMLA SUNARIM.  17.09.11

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Eski Başkanı

Garnizon Komutanlığı Çelengi-Tören Yeri Uygun Değil

ÇOK SAYGIDEĞER KAMUOYUNA;

29 Ekim 2012 günü saat 10.45 itibariyle Atatürk Anıtı’nda iki çelenk bulunmaktaydı.

Bu çelenklerden biri Valilik, diğeri Belediye Başkanlığı çelenkleriydi.

Oysa, Anıt’ta Garnizon Komutanlığı çelenginin de bulunması gerekiyordu.

Bir gün önce konulan çelenk kim veya kimler tarafından hangi nedenle kaldırılmış olabilirdi?

Bu konu, açıklanmaya değer bir husustur. 

Ki, gelip-geçen, Anıtı ziyaret eden herkesin gördüğü, fotoğraflara ve kameralara yansıyan bir eksikliktir.

28 Ekim günü konulan çelengin  Bayram bitim saati olan 29 Ekim günü saat 24.00’e kadar orada bulunması gerekirdi.

"Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği’nin 2. maddesinin 5. fıkrası bu hususu hüküm altına almıştır:

Madde 2 – (5) Çelenkler, bayramın bitim saatinde ilgili kurumun mensupları tarafından (…) kaldırılır.

 Cumhuriyet Bayramının bitim saati ise aynı Yönetmeliğin 4. maddesinin 1. fıkrasında belirlenmiştir:

Madde 4 - (1) …Bayram 28 Ekim günü saat 13.00'te (…) başlar ve 29 Ekim günü saat 24.00'te son bulur.

****
Sırası gelmişken Malatya ile ilgili önemli bir “Tören” sorununu da  belirtmek gerekir:

Bayram resmi geçiş törenlerinin yapıldığı yer.

Birkaç yıldır, resmi açıklamalarda her ne kadar Abdullah Gül Parkı önü dense de gerçekte AVM önünde yapılmakta olan resmi geçişlerin önceki yeri olan Vilayet önünde yapılması amaca uygun ve doğru olacaktır.

Çünkü törenin kentin tam merkezi olan Vilayet önünde yapılması halkın en geniş ölçüde katılımını sağlayacak ve böylece amacın gerçekleşmesine hizmet edilmiş olacaktır.

Bu konuda, aynı Yönetmeliğin Tören ve Kutlama Komitelerinin Oluşumu ve Görevlerini düzenleyen 3. maddesinin (4). fıkrasının (a) bendi Kutlama Komitelerinin “halkın azami derecede katılımını sağlamak” gibi bir görevi olduğunu belrtmektedir.

 

Madde 3 –(4) Tören ve kutlama komitelerinin görev ve yetkileri şunlardır:

a) Ulusal bayram, resmi bayram ve tarihi günlerin anlam ve önemine uygun ve halkın azami derecede katılımını ve coşku ile kutlanmasını sağlayacak ve milli onur gereklerine uygun tören ve kutlama programlarını hazırlamak ve uygulanacak genel esasları belirlemek.

 

Tören yerinin Vilayet Önüne getirilmesi aynı zamanda bir alışveriş merkezi yararına, kent merkezindeki esnaf zararına Devlet eliyle yapılmakta olan bir haksız rekabeti de önleyecektir.

 

En derin saygılarımla Sunarım. 30.10.12

 

Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Önceki Başkanı

 

Not: BU açıklama 31.10.12 günü saat 18.00’dan sonra www.selehattinsarioglu.com sitesine konulacaktır.

Darbe Davaları ile İlgili Öneri


Balyoz Davası Kararına ilişkin kamuoyunda çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır.

Bu değerlendirmelerin hemen hepsinin haklı yanı vardır.

Önemli olan, “takım tutar gibi” yaklaşarak toplumdaki bölünmüşlüğe hizmet eder değerlendirmeler yapmak yerine, toplumu ortak buluşma noktalarına yönlendiren özgür değerlendirmeler yapmaktır. 

Bu bakımdan şunlar söylenebilir:

DARBELER YÖNÜNDEN

1.      Darbe, ne adına yapılırsa yapılsın veya planlanırsa planlansın kesinlikle hukuk dışıdır ve Ülkenin ve Milletin bağrında onulmaz yaralar açar.

2.      Yukarıdan aşağı kurulan ve zaman içinde yeterli endüstriyel alt yapısı oluşturulamayan demokrasimiz henüz kökleşemediği ve kültürünü oluşturamadığı için Ülkemizde geçmişten bu güne sayısız askeri darbeler ve müdahaleler yapılmıştır.

3.      Gerek, narin demokrasinin kimi sorunları çözmede irade gösterememesi, gerek TSK’ya genel ve Milli Mücadele tarihimiz içinde Milletçe yüklenilen değerle kendisini güçler içinde ayrıcalıklı hissetmesi ve hepsinden önemlisi de Türkiye’nin bu durumlarını bilen dış güçlerin TSK’yı kolaylıkla yönlendirebilmesinin darbelerin asıl nedenleri olduğu söylenebilir.

4.      Kamuoyunda,  iç odaklarla da işbirliği yapan DIŞ ODAKLARIN  “gerek görmeleri halinde” TSK eliyle hükümetleri sıkıştırdıkları veya darbe yaptıkları genel kanı gibidir.

5.      Kamuoyunda, “ABD ONAY VERMEDEN TÜRKİYE’DE DARBE OLMAZ” görüşü de artık geniş kesimlerce ve önemli Devlet görevlerinde bulunmuşlarca her yerde, her zaman ve yüksek sesle dile getirilmektedir.

DAVALAR BAKIMINDAN

1.      TCK’’nın, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” DARBE GİRİŞİMİ SUÇUNUN maddi ve manevi UNSURLARININ yeterince SOMUTLAŞTIRILMADIĞI, çerçevesinin kalın çizgilerle çizilemediği,

2.      Balyoz Davasının ve benzer diğer davaların, her türlü kuşkudan uzak, güvenilir, SOMUT DELİLLERE DAYANMADIĞI,

3.      Dava dosyalarının BİNLERCE KLASÖRDEN OLUŞTUĞU  ve bunların SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE İNCELENEBİLMESİNİN MÜMKÜN OLAMAYACAĞI,

4.      Davalara bakan Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin bağımsızlıkları, tarafsızlıkları ve dolayısıyla KARARLARININ ADİL OLAMAYACAĞI,

5.      Siyasi İktidara oy vermiş geniş ılımlı kesimler dahil geniş çevrelerde“TÜRKİYE’NİN, BU DAVALARDAN BEKLEDİĞİ SONUCA ÇOKTAN ULAŞMIŞ OLDUĞU”,

6.      HAKİMLERİN, GEÇMİŞ DARBELERİN VE YARGILAMA SÜRECİNDE MEDYA ÜZERİNDEN YAPILAN SÖZDE HUKUKSAL TARTIŞMALARIN YOĞUN BOMBARDIMANI ALTINDA OLUŞMUŞ VİCDANİ KANAATLERİYLE  DAVAYA BAKTIKLARI ve adeta geçmiş darbecilerin suçlarını da bunlara yükleyerek cezalandırma yoluna gittikleri,

yaygın olarak düşünülmektedir ve bunun haklılık oranı çok yüksektir.

 SONUÇ OLARAK

1.      Balyoz Davasında Sayın Mahkeme gerekli araştırmayı yaptıktan sonra sanıkların saiklerini “ABD VİZESİ! OLMADIĞI İÇİN” başarıya ulaşması olanaksız girişim, teknik adıyla “İŞLENEMEZ SUÇ” olarak niteleyebilirdi.

2.      BU karar üzerine, adı çok bilinen yazar ve hukukçuların dahi dillendirdiği “TÜRKİYE’DE DARBE OLMAZ.” Düşüncesi ve hele buna toplumun inandırılmaya çalışılması çok yanlıştır.

Çünkü, “CEZALANDIRMAYLA DARBE ÖNLENEMEZ.”  

3.      Balyoz Davası kararı “TÜRKİYE’DE DARBECİLER YARGI ÖNÜNE ÇIKARILIYOR, CEZALANDIRILIYOR.” sanısı uyandırmamalıdır.

Çünkü bu davaların “DÖNEMSEL ve KARMAŞIK ETKİNLERİN İRADESİYLE” gerçekleştirildiği, Türkiye’nin ilerleme sürecinin doğal sonucu olan davalar olmadığı görüşü tartışılmaya değer çok önemli bir görüştür.

4.      “KABAĞI BİRİLERİNİN BAŞINA PATLATMA” ve “KURUMLARI BİRBİRİNE KIRDIRMA” anlayışıyla Türkiye’de ne yargı güçlenebilir, ne darbeler önlenebilir ne de Türkiye demokratikleşebilir.

Darbeleri önlemenin yolu “TÜRKİYE ÜZERİNE OYNANAN OYUNLARI SEZEREK VE BUNLARA SEÇENEK PROJELERLE KARŞILIK VEREREK KÜRESELLEŞMEYE AÇIK MİLLİ EKONOMİNİN GELİŞTİRİLMESİDİR.”  

Yoksa kimse kimseyi kandırmaya çalışmamalıdır.

Çünkü toplumu buna inandırmak da en az darbeler kadar Türkiye’ye zarar vericidir.

5.      Mahkemenin verdiği karara sonuna kadar saygılı olmak gerektiği düşüncelerimle temyiz makamı olan Yargıtay’ın davaya daha büyük pencereden bakacağı önce tahliye sonra da beraat kararı verebileceği düşüncesinin çok uçuk bir düşünce olmayacağı görüşündeyim.

 ŞU ÖNERİ TARTIŞILABİLİR

TCK’’nın, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” başlığı altındaki 309-316. MADDELERİ YENİDEN DÜZENLENEREK MADDELER ŞABLON ŞEKLİNDEN-TOPTANCI HALİNDEN ÇIKARILMALI, fıkralar ve bentlerle eylemler nitel ve nicel olarak ayrıntılı olarak yazılmalı; “DIŞ BAĞLANTINI VARLIĞI” suçun en önemli “GERÇEKLEŞEBİLİRLİK GÖSTERGESİ” olarak sayılmalı, yeni düzenlemelere göre sanıkların durumları değerlendirilmelidir.

 PAYLAŞMAYI ÖDEV BİLDİM.

EN DERİN SAYGILARIMLA SUNARIM. 24.09.12

    Av. Selahattin Sarıoğlu

Malatya Barosu Eski Başkanı