SANAT DİYARBAKIR’DAN GELDİ
Terazi/Av. Selahattin Sarıoğlu
SANAT DİYARBAKIR’DAN GELDİ
Nazım Hikmet’in “Otobiyografi” adlı şiirinde yer alan “951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdük ölümün üstüne” dizesindeki “genç” olan ve Nazım’ı motorla kaçıran kızkardeşinin nişanlısı Refik Erduran’ın “Cengiz Hanın Bisikleti” adlı bir oyunu vardır.
Bu oyunla İstanbul’dan Trabzon’a gelen ekip, sahilde çay içip denizi seyrederken, çevredekilerle de konuşuyorlarmış.
Ordan biri:
-Neyle geldiniz? diye sorunca, yönetmen:
-Cengiz Hanın Bisikletiyle demiş. Yanıta sinirlenen edam:
-Dalga geçme da! demiş.
* * *
24 Ocak akşamı Sabancı’da Diyarbakır Devlet Tiyatrosu vardı.
“Asiye Nasıl Kurtulur”la gelmişlerdi.
Sağolsun, Sabancı’nın tiyatro dostu Üstün Özdemir’in bildirimiyle kaçırmıyoruz böylesi şölenleri.
Çok ünlü bir oyun.
Kimilerine göre Türk tiyatrosunun dönüm noktası.
1970’de, 38’de doğup, 72-74’de gizli örgüt kurmaktan iki yıl iki ay yattıktan sonra 84’te genç yaşta Amsterdam’da, Ülkeden göçtüğü gibi dünyadan da göçen Vasıf Öngören yazmış.
71’de, Dostlar Tiyatrosu oynamış, Zeliha Berksoy yılın en iyi kadın oyuncusu, Genco Erkal, en iyi yönetmeni seçilmiş.
87’de Atıf Yılmaz filmini çekmiş, Müjde Ar, Hümeyra oynamış, Hümeyra en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü almış Antalya’da.
Malatya’da, ikinci başrol olan Asiye’nin annesini oynayan Lale Ertiş Gençtürk’ten, iki yıl kadar önce Baroda bir bölüm avukatla diksiyon kursu almıştık.
Kursta işine kaptırdığı gibi kendini, oyunda da rolüne kaptırmıştı.
* * *
Genç kadın, düştüğü kötü yoldan kendini kurtaramamıştı ki “okullu” Asiye’sini de kurtarsın.
Yaşadıkları yazgıları oldu ikisinin de.
Yaşam bildiğini okudu, alınlarına yazgı dokudu…
* * *
Oyunda, Asiyelerin başına gelenler “bozuk düzen” e bağlanyordu; ancak sonradan görüldü ki özlem duyulan düzenlerde de Nataşalar türemiş.
* * *
Vali Bey eşiyle oyuna gelmişti.
Ayakta alkışladığı oyuncuları çiçek verip kutlarken, Malatya’ya sanat çıngısı attı.
Şeker Camisinin ve Malatya’nın Şeker Hocası da eşiyle oradaydı.
Er TV’de Genel Yönetmen Mikail Pelit’e, “Malatya’ya Devlet Tiyatrosu getireceğiz” diyeceğine “Devlet Konservatuarı getireceğiz.” diyen Başkan Akın yoktu.
* * *
Biz salonda kazaklarımızla, kimilerimiz palto ve mantolarımızla üşürken, soğuğa aldırmadan kolsuz, bir dal elbiseleriyle sanatı sahnede doruğuna taşıyan DDT’yi kayısı çiçekleri aklığında kutluyorum.
* * *
98’de, Yorum’da, “Diyarbakır Devlet Tiyatrosuna teşekkür, Malatya Devlet Tiyatrosuna özlem.” diyerek bitirmiştim yazımı, yine öyle bitiriyorum.
Malatya Gerçek-2006
selahattinsarioglu@msn.com
"KİM BU ABİLER ABLALAR"
CADDEYE TAŞAN CANLI HAVALAR
Terazi/ Av. Selahattin Sarıoğlu
CADDEYE TAŞAN CANLI HAVALAR
Malatya Gerçek
Malatya, ana caddelerinde kimi binalardan dışarıya, geceleri, şarkı-türkü, sarhoş havaları yayılan bir kent olarak ün yapacak bu gidişle.
Atatürk Caddesinden, Fuzuliden, M. Egemenlikten… gece geçen “ağır işitenler” bile duymuştur açık pencerelerden taşan “canlı” havaları, şıkıdım havalarını.
Hele, eşinle, çoluk-çocuğunla geçiyorsan oradan, hemen yanından gümbür gümbür vurur meyhane havası, daha bir rahatsız olursun, utanırsın.
“Bırakın çalıp söylesinler, bırakın eğlensinler.” diyen çıkmaz herhalde.
Çünkü, bu yakınma, “eğlenme hakkına” değil, olağandışılığın giderek olağanlaşmasına, ses kirliliğine seyirci kalınmasına bir karşı duruş.
Her hakkın bir kullanım sınırı var elbette.
Özel yaşamlara, örneğin aile yaşamına ancak buyurgan devletlerde karışılır; demokratik devletlerde “özel” durum dışarıya taşar da bireysel-toplumsal yaşama yönelirse eğer kamu gücü yani devlet harekete geçer.
Bunlarınki, yani ses yayılan içkili lokanta ve kafe sahiplerinin yaptığı para kazanma uğruna diğer insanları hiçe saymaktan başka bir şey değil.
* * *
Geçenlerde, tam da gümbür gümbür ses taşarken bir içkili lokantanın açık camından, tam da o lokantanın önünde bir polis otosu gördüm gecenin saat onunda.
Bir bankanın ATM’sinden para çekmek için duraklamıştı komiser bey.
Yaklaştım kendimi tanıttım, durumu gösterdim.
“Gösterdim.” diyorum çünkü ses adeta elle tutulur gibiydi.
“Çok çok haklı olduğumu, 155’e böyle şikayetlerin geldiğini, görevin Belediye’ye ait olduğunu, onların da geceleri görev yapacak ekiplerinin bulunmaması nedeniyle denetim yapamadıklarını söylediklerini” duyduğunu söyledi.
İlgili kanunlardan Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin (l) bendi, Eğlence yerlerini ruhsatlandırmak ve denetlemek görevinin belediyeye ait olduğunu bildirir.
Polis Vazife ve Selahiyeti Kanunun 7. maddesi, “Otel, gazino, kahve, işçi yerleri, bar, tiyatro, sinema, hamam ve umuma mahsus eğlence yerlerinin açılması en büyük mülki amirin iznine bağlıdır.” derken, aynı Yasanın 8/f maddesi de “Yürürlükte bulunan hükümlere aykırı olarak işletilen veya konulan yasaklara uymayan, açılması izne bağlı yerler polis tarafından kapatılır.” demektedir.
İki organa da düşen görev ve sorumluluklar var.
* * *
Bir düşünür, “Hukuk kuralları örümcek ağına benzer; zayıflar takılır, kuvvetliler delip geçer.” demişken, İsmet İnönü de, “Bir memlekette namuslular da en az namussuzlar kadar cesaretli değillerse o namussuzlar namussuzluklarını sürdürürler” demiş.
Biz hukukun her yerde gece gündüz, yaz kış ışıldamasını istiyoruz.
ECEVİT ECEVİT
ECEVİT ECEVİT…
2006 Malatya Gerçek
Bir fotoğrafım var, elimde Milliyet Gazetesi.
Arka sayfayı okuyorum. Spor arkada.
Manşet okunabiliyor ön yüzden:Ecevit: Düzlüğe çıkma olanağı belirdi.
Yıl 73. Seçim yeni bitmiş. CHP-MSP ortaklığı kurulmaya çalışılıyor.
Pazarlıklar, tıkanmalar.
İki partinin genel sekreterleri, Deniz Baykal, Oğuzhan Asiltürk adları parlıyor.
Onlar işi pişiriyorlar çünkü.
* * *
74, Ecevit Kıbrıs’ta.
Türk Barış Kuvvetleri Kıbrıs’ta…
Urfa’ya paşa geliyor, Ada’ya barış, Yunanistan’a da demokrasi; Cunta giz olup uçuyor Aristo’nun ülkesinden…
Ada’daki barış, Atina’daki demokrasi o.
* * *
76, TRT televizyonu akşam haberlerini veriyor: Ecevit’e Amerika’da suikast girişimi. Kürsüde konuşan Ecevit’e ateş etmek isteyen Rum gencinin tabancası patlamadı…
Benimle birlikte çay bahçesinde haberleri izleyenlerin içinden biri, bir Türk genci hayıflanıyor:Patlamayan tabancayı niye taşıyorsun lan!
Habere terliyor, gence buz kesiliyorum.
Siyasal karşıtlığın bu kadarına da doğrusu pes. (Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes N. Hilmet)
* * *
80 gelmiş Ülkemin gökyüzüne; sıkıyönetim dolu gibi yağıyor ocakların üstüne.
Koca koca siyasetçiler fişi çekilmiş dolaplar gibi.
Bir Adam var “Arayış”ta.
Sisten, dumandan Ülkesine yor arıyor.
Yanında bir Eşi var kahramanlar kahramanı.
Birlikte yürüyorlar üstüne Geleceğin.
Bir “Parti” büyütüyorlar Türkiyelerine, Amerika alıyor.
El ele, baş başa kalıyorlar.
* * *
Danıştay cenazesinden dönüyor, sanki bilerek seke seke yürüyor.
Bir yurttaşı omzundan öpüyor.
O, perişan, telaş içinde; duymuyor.
* * *
Haber yayılıyor:Ecevit beyin kanaması geçirdi. Durumu ciddi.
Ciddi adamın sağlık durumu da ciddi.
Kitabın sonuna mı geldik ne.
DSP İl Başkanı arkadaşım İbrahim Demirhan’ı arıyorum, “Geçmiş olsun.” diyorum. “Çok naziksiniz.” diyor.
Nezaketi bile öğrenemediysek Ecevit’ten, neyi öğrendik diyorum kendi kendime.
* * *
Şimdi GATA’da.
Ne oğlu var yanında, ne kardeşi, ne yeğeni.
Sanki kimsesiz.
Ama kahramanlar kahramanı eşi orada.
Maden işçileri orada.
Kıbrıs orada.
Devlet orada.
Halk duası orada.
Umut, sevgi, dürüstlük, bereketli Anadolu topraklarında.
selahattinsarioglu@msn.com
ERMİŞLİ YOLLARI DAR...
|
FIKRA GİBİ ÖDÜL OLAYI
|
||||
|
KABUĞUN DEĞİL GÖVDENİN RUHU YÖNETSİN
KABUK DEĞİL GÖVDE YÖNETSİN…
TEMMUZ 2005 terazi/av.selahattin saıoğlu
Malatya CHP’de çok zamandır, ben diyeyim üç ay, sen de üç senedir bir komedi yaşanıyor.
Lafın gelişi komedi dedim; başka adlar da konabilir:
Dram, trajedi, yüze başka arkadan başka tutum, benim adamım senin adamın kavgası, yüksek değerleri küçük hesaplara kılıf etme, herkesi kendisi gibi hileci görme, gizli örgüt gibi çalışma, yeniden yapılanma adıyla intikam hareketi, çete savaşları…
* * *
Siyasal partiler, o ülke insanının ülkesini yönetmek için aşağı yukarı ortak görüşler çevresinde bir araya geldiği, örgütlendiği, çalışmalar yaptığı, bu çalışmalarını ülkeye yayarak oydaş edindiği kuruluşlar değil mi?
Evet.
Devletin denetimi var mı buralarda?
Var ama çok az.
Seni sana emanet etmiş yani.
* * *
Anayasa ve Siyasal Partiler Yasası çerçeveyi çizmiş, gerisini partilerin tüzüklerine bırakmış.
Partiler, bu tüzüklerle, kendi kendilerini nasıl yöneteceklerinin haritasını çizerler.
Hak-hukuk, tüzük-müzük hak getire.
Karışan yok eden yok.
Sen sana pişir sen sana ye…
* * *
Bir de yıllardır söylenegelen, “Az olsun benim olsun.” lafı var CHP’de.
Bir türlü eskimedi.
Neden?
Hala halktan kopmuş kişiler yönetiyor bu partiyi de ondan.
Nasıl kopmuş?
Düşünce olarak, duygu olarak, ülkü olarak, dış görünüş olarak, davranış biçimi, yaşam biçimi olarak…
İşin daha da kötüsü “Siz gidin biz gelelim.” diyenler de aynı.
Onlar da halktan kopmuş, onlar da halka yabancı.
Kimsenin kimseye dili yok.
Tencere dibin kara, seninki benden kara..
* * *
Bizim bildiğimiz, sol düşünen insan, varıyla, yokuyla, halkı, ulusu, ülkesi için çalışır.
Yaşamının her alanında, gezdiği yerde, oturduğu yerde ülkesi, halkı için çare arar, tepki koyar, tutum takınır, eleştirir, önerir.
Halk da kadir bilir olduğu için, onu taltif eder; bir yerlere getirir.
İşte CHP’yi Türkiye’de de, Malatya’da da halka yabancılaşmış kişiler yönettiği için ve yönetmek istediği için ünlü “Az olsun benim olsun.” sözü de bir türlü bayatlamıyor.
* * *
Kabuğun değil de gövdenin duygu ve düşünceleri partiye egemen olduğunda, CHP Malatya’da da, Türkiye’de de birinci olacaktır.
Kabuğun gücü bu kadar olur.
* * *
Arguvan türküleri gibi duru ve dürüst CHP yönetimleri dileyerek... 2005 GERÇEK
selahattinsarioglu@msn.com
KALBİM KIRIK GEÇMİŞE
MALATYA İKİNCİ LİGE DÜŞTÜ BİLE…
Selahattin Sarıoğlu /Terazi
MALATYA İKİNCİ LİGE DÜŞTÜ BİLE…
Malatyaspor uğraşadursun, Malatya ikinci lige düştü bile. selahattinsarioglu@msn.com |
MALATYASPOR DÜŞMESİN…
Selahattin Sarıoğlu/Terazi
MALATYASPOR DÜŞMESİN…
Bir Malatyaspor yazısı yazacağım Malatya futbol otoriteleri kızmasın.
Futbolla ilgim yok değil: Mahalle takımında, lise takımında, baro takımında oynadım;halı sahada oynuyoruz da. (Atletizm, masa tenisi ve basketbol hakemliğimi de söylemeliyim bu arada.)
Aklım yettiğinden beri de seyirciyim.
Havagücünden Mango’yu, Demirspor’dan Çetin’i, Kaval’ı, Tecde’den Köse’yi, Ohannes’i, Hilal’den Servet’i, Altıgat İsmail’i bilirim.
Sayın Fevzi Yener’in, Valilik kapısı önünde toplanmış, içerdeki Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak’ı beklerken halka “Bağırın, bağırın ki Malatya’yı lige ala.” dediğini, Apak’ın da stadı gezdikten sonra, “Hakemi taşlamazsanız sizi lige alacağım.” dediğini unutmam.
Malatyaspor’un ikinci ligdeki ilk maçında Malatya’da Balıkesirspor’a 3-1 yenildiğini ve golümüzü penaltıdan Panayot’un attığını da unutmam.
Şimdi kombine biletimle maçlarımızı izliyorum.
Ama ilk yarı bakımından bu sezonki kadar naçar kalmadım.
Takım hastaydı ve ayağa kalkacak gibi de değildi.
Sonradan takımın başına geçen Ziya Doğan’ın bile elinden bir şey gelmiyordu.
Ziya Hoca geldiği sıra Feyyaz Uçar’a hoş olsun diye herhalde“takım iyi çalıştırılmış” dediyse bile, ard arda gelen kötü sonuçlar üzerine arkadaş markadaş dinlemeden tanısını açıkladı: “Takım sezon başı idmanı yememiş.” Devam etti “Bu idman sonradan yüklenemiyor da.”
Yönetimce sezon başında estirilen havaya göre ise her şey güllük gülistanlıktı.
Bir de “kırkıncı yıl” yaftası yapıştırılmış, böylece kırkıncı yılda şampiyonluk havasına bile sokulmuştu.
Bu havayla millet, ilk maçta İstanbul’da Sivas’tan alınan beraberliğe bile sevinmemişti.
İlk yarı bitti.
Şimdi geldi çattı ikinci yarı: Pazara, Sivas’la oynayacağız.
Günümüz gerçekleriyle galibiyet zafer sayılacak şimdi.
Çünkü iyi transfer yapılamadı.
Sayın Tanrıverdi başkanlığındaki yönetime sonsuz derecede güveniyordu millet: “Devre arasında gerekli transferlerin yapılacağı.” düşüncesindeydi.
Sahasında üst üste Manisa’ya, Diyarbakır’a, Denizli’ye yenilirken, herkes, ara transfer döneminin beklentisiyle, yönetime güvenini yitirmeden, umutsuzluğa düşmeden hasta yatağındaki takımının başından bir an için ayrılmadı.
Hiçbir lig sonuncusu takıma nasip olmayacak ölçüde stadı doldurdu.
Seyirci desteği ve Ziya Doğan etmeniyle ve bence sürpriz puanlar da alarak düşme çizgisinin üstünde de tamamladık devreyi.
Hep birlikte kimler alınacak diye bekledik.
Uzun süre ses çıkmadı.
Sonra bir baktık ki üç sezon önce gönderdiğimiz, her biri küme düşmememe mücadelesi veren takımlarda oynamış ve son demlerinde bonservisleri ellerine verilmiş futbolcular üzerinde duruluyor.
Anlaşıldı ki gerçek yansıtılan hava gibi değilmiş; Kulüp parasızmış.
Ve bu oyuncular alındı.
Üç de Çek.
Deneyimlerimle tanıklık edebilirim ki küme düşen takımlar, hep “böyle” oyuncularla takımlarını “takviye” ederler.
Bu nedenle sonumuzu “iyi” görmüyorum.
Cumartesi Kahramanmaraş maçında da gördük ki durum çok vahim.
Takım üç yıl önce gönderilmiş Evren’e teslim edilmiş.
Çekler’in durumu tamamen belirsiz. Uyum süreciyle belki lig bitecek.
Acilen, kalburüstü birkaç futbolcu alınmalıdır.
Ziya Doğan, acaba neden “Altı oyuncu aldık, dokuz oyuncu gönderdik; yeni transferler takıma zamanında katılmadı, kondisyon eksiklikleri var..” deme gereğini duyuyor.
Kötü bir sonun gerekçesini mi şimdiden koyuyor?
Şimdi bir tek Ziya Doğan’a güveniyorum.
Yoksa, “bu takım yüzde yüz gider” derim.
Ama üst üste birkaç kötü sonuç alır da moral çöküntüsüne girerse eğer, o zaman Ziya Hoca da kurtaramaz; Malatya, en büyük, belkide tek eğlencesinden olur.
Yazık olur…
Malatya Gerçek- 2006
selahattinsarioglu@msn.com